hani hiç beklemediğin anlarda yapar ya hayat en şık hareketini. sen gündelik koşuşturmacanın içinde şuursuz adımlarla ilerlerken, her şeyin sonsuza dek nasılsa öyle gideceğini sanarken, yeni bir şeyin olması, hayatın önünde yeni bir kapı açıp seni artık omuzlarından bastıran alışılmışlığının dışına davet etmesi aklına gelen son olasılıkken bir şey olur. artık ne bilinmez. bütün kışı toprağın altında uyuyarak geçiren bir tohumun çıt diye kabuğunu kırması gibi. kimse görmezken, kimse bakmazken, yeşil bir filizin başını topraktan çıkarıvermesi gibi bir şey olur. hayat değişir. ne umduğun ne de beklediğin şekilde. hayat hep bildiğini okur. sen sence olmaması imkansız planlar peşinde koşarken o senin için hazırladığı B planlarıyla köşe başlarında, kapı arkalarında, çıkmaz sokaklarda yolunu kesmek için sabırla bekler. senin en beklemediğin anı hesaplayıp o ana kadar kılını kıpırdatmamak onun uzmanlık alanıdır. hayat kendince anlamlı çıkışlarını yapmak için beklemeyi sever. bekletmeyi daha çok. ta ki sana gerçekten bir şeyi beklediğini unutturana kadar. senin rastlantı sandıklarını ince eler sık dokur. sen mesela bir gün öylece yolda yürüyüp bir yandan ele avuca gelmeyecek düşünceler arasında uçuşurken bir şey olur. bir rastlantı. sana rastlantı diye yutturulmuş, ince elenmiş sık dokunmuş. sen kendi kurguladığın senaryodan başkasını tahayyül bile edemezken, sen bakmazken, sen görmezken, önünde bir kapı açılır. o kapıyı kim açar, nasıl açar bilinmez. tek bildiğin artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığıdır. bir şey olmuştur. hayat değişmiştir.
teşekkürler hayat. bir kalbim olduğunu hatırlattığın için.
‘lucy in the sky’